Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in gözleri nemlendiği bir sırada sahâbeden bir kısmı soruyor:
- Ey ALLAH’ın Resûl’ü, ne oldu?
Peygamber Efendimiz (S.A.V) diyor ki:
- Kardeşlerimi özledim.
Sahâbe diyor ki:
- İşte biz, senin kardeşlerin değil miyiz?
Peygamber Efendimiz (S.A.V):
- Siz de kardeşlerimizsiniz ama onlar daha gelmediler, diyor.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in o gelmeyen kardeşleri sizlersiniz sevgili kardeşlerim. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in de kardeşlerisiniz, sizler bu devrin sahâbelerisiniz. Öyleyse hiç unutmayın! ALLAHû Tealâ’nın bu devirde de sizleri irşad makamına ulaşması beklenir. Adım adım bu hüviyete doğru yaklaşacaksınız. İşte Tevbe Suresinin 100. âyet-i kerimesinde ALLAHû Tealâ: “O sabikûn-el evvelîn var ya!” diyor. Evvelki müsabakalarda, hayırlarda yapılan müsabakalarda önde gelenler; sahâbe. “Onların bir kısmı ensardandı (Medine’deki yardımcılardandı), bir kısmı muhacirîndendi. (Mekke’den Medine’ye göç edenlerdendi.)” Ama sabikûn orada bitmiyor. ALLAHû Tealâ: “Bir de onlara yani ensara ve muhacirîne ihsanla tâbî olanlardandı.” diyor.
Ne olmuş? Sahâbe ensara ve muhacirîne ait olan bir topluluk. Medine’dekiler, Medine’deki yardımcılar, Ensar. Mekke’den Medine’ye göç edenler muhacirîn. Tevbe Suresinin 100. âyet-i kerimesi orada bitmiyor: “O sabikûn-el evvelîn var ya onların bir kısmı ensardandı bir kısmı muhacirîndendi.” diyor ve arkasından şunu söylüyor: “Bir de o ensar ve muhacirîne ihsanla tâbî olanlardandı.” diyor.
İşte bu insanlar; ensara ve muhacirîne tâbî olanlar “tâbiîn” adını alıyor. Sonra da tâbiîne tâbî olanlar var; onlara da tebe-i tâbiîn deniliyor.
alıntıdır